Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Çok acı hatıralar barındırır tarihi vesikalarda ve yaşayan neslin dimağında göç ve muhaceret. Fakat imparatorluk coğrafyalarında yaşamış milletlerin kaderi gibidir göç. Bazen zorunlu bazen de gönüllü.
Balkan coğrafyası ile tanışmamız takvimlerin 13.yy. gösterdiği Türklerin Anadolu’da Bizans ve yandaşlarına aman vermediği tarihlere rastlar. Çimpe Kalesi artık Türklerin kontrolündedir. Balkan coğrafyası artık gözlerimizin görebildiği hissedebildiğimiz kadar yakındır. İnsanların yeni yurtlar keşfetmesi veya kontrol altına alması bugünün penceresinden çok tuhaf gelse de yeni neslimize, aslında bugün de çok farklı değil ama ticari, ama siyasi, her şey aynı.
Türkler Balkan coğrafyasına sadece şöyle bir uğrayıp burayı vergiye bağlayalım da bize çalışsınlar mantığı ile gitmemişlerdir. Bugün Balkan coğrafyasını turist olarak gezenler bilir binlerce eser hala dimdik ayaktadır, bilerek yıkılan tahrip edilen yakılanların sayısı ise içler acısıdır. Büyük bir ekonomi vardır, çok büyük paralar harcanmıştır. Beşyüz küsur yıl dile kolay. Bilmem! Kaç nesil?
Osmanlı bürokrasisi, Balkanlarda hâkim olabilmek için , Anadolu’nun seçkin ailelerini Balkanlara yerleştirerek büyük ve kalıcı bir İmparatorluk olmanın hesaplarını iyi yapmış takdire şayan bir iş çıkartmıştır. Anadolu’da göçebe veya yerleşik düzene geçmiş o kabile şeklinde yaşayan toplumlardan Rumeli Beylerbeyliği gibi Avrupa Devleti oluşturmuştur.
Osmanlı yönetim sisteminin zafiyetleri güçlenen Avrupa ve nihayetinde kaybedilen topraklar… Acı sonun başlangıcı 19.yy başlarına rastlar, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden Orta Avrupa’nın göbeğine göç ettirilen orada kökleştirilen farklı boy fırkalara ait iken Rumelili olan bugün yaşanılan bölgelerin farklı ülkeler olmasına rağmen memleket veya alt bölge sorulduğunda bizden diye bağıra basılan koca bir millet koca bir toplum oluşturulmuştur.
Rumeli de insani hassasiyetleri yüksek bir düzen ve nizam ile hayatlarını idame ettiren bu toplum Anadolu’ya döndüğünde sanki hiç gitmemiş gibi Anadolu’nun o makus talihini, kaderini yeniden yazmaya talip olmuşlardır.
Suyun ötesinden olmak demek küllerinden yeniden bir topluma ışık olmak, yeniden var etme mücadelesi vermek demektir. Dileğim şudur ki; aslını, neslini, örfünü unutmayan nesiller yetiştirebilecek fertlerin hep varolmasıdır.